Evrensel Temel Gelirden Ne Öğrenebiliriz?

Evrensel Temel Gelirden Ne Öğrenebiliriz?

Dünyanın geçirdiği çok büyük bir dönüşüm var. Bu dönüşümü yakalayamayıp hala dünyayı Marks’ın açıkladığı perspektiften görmeye çalışanlar bulunuyor. Dünya çok hızlı değişiyor. Hızlı giden bir trenin içinde biz de koşuyoruz. Artık Marks’ın dönemindeki gibi üretim-kar-üretim döngüsünde bir kapitalizm yok dünyada. Özellikle 1980 sonrasında bilişim teknolojilerinin de katkısıyla ortaya çıkmış olan kar-kar döngüsündeki finansal küreselleşmeye dayalı kapitalizm var. Marks’ın öngördüğü kıtlık kapitalizmi yok. Artık bolluk kapitalizmi var. Herkesin sahte ihtiyaçlarla yeni yeni ihtiyaçların peşinde koştuğu tüketim kapitalizmi var. Yeni bir insan türü bu. Durup soluklanacak zamanı bile olmadan tüketim peşinde koşan bir insan türü. Tüketmek için kredilere yaslanan, küresel finansal akışlardaki krediler olmasa kendisini aç-açık hissedecek bir insan türü. Mutlak yoksulluğun kökünün neredeyse kazındığı bir dünyada, sürekli sanal ihtiyaçlarla talepleri artırılmaya çalışılan nisbi yoksul bunlar. Arabası olup benzini olmayan, telefonu olup kontör yükleyemeyen lümpenler.

Sorun Faizde ve Finansal Sistemde

Borç kapitalizmi desek yeri aslında bu dünyaya. Borcu genelde alıp verme üzerine basit bir eylem olarak düşünüyoruz. Borç aslında dünyadaki tüm eşitsizliklerin, hiyerarşinin, sınıfsal farklılıkların kaynağı. İçinde bulunduğumuz çağa krediokrasi - kredi verenlerin yönettiği çağ da deniyor. Borcu bu kadar tehlikeli kılan insanlığın tarihindeki en büyük icat olarak görülen bileşik faiz. Borç ve bileşik faiz sayesinde eşitsizlik üreten yapıları inşa ediyoruz. Faiz aslında kanserli bir hücre gibi. Küçük faiz farkları nasıl da etkili oluyor aşağıdaki örnekten anlayalım.

İsa’nın doğumunda %4’lük bir faizle yatırılan bir penny ile 1750’de dünyanın ağırlığına denk bir çanak altın almak mümkün olacaktır. 1990’da ise aynı ağırlıkta 8,190 çanak almak mümkün olacaktır. Faiz oranı %5 olduğunda, bahsettiğimiz çanak altın 1466’da alınabilecek; 1990 yılında ise dünyanın ağırlığına denk 2,200 milyar çanak altın alınabilecektir. Bu örnek %1’lik bir oranın yarattığı muazzam farkı ortaya koyar. Aynı zamanda da, faiz ve bileşik faizin düzenli şekilde ödenebilmesinin gerek aritmetik gerekse pratik olarak olanaksız olduğunu gözler önüne serer. Bu ekonomik gereklilik ve matematik olanaksızlık sayısız çatışmaya, savaşa ve devrime yol açmıştır. (Kaynak: https://bit.ly/2VRJeGk)

İçinde bulunduğumuz küresel finans çağında, sermaye hareketlerinin bu kadar serbest olduğu çağda, faiz farklarına dayalı hareketliliklerin kutsandığı bu çağda küresel eşitsizliklerin bu kadar artmasına şaşırmamak gerek. On yıl önce bile dünya servetinin yarısı dünyanın %8’lik kısmının elinde iken, bugün bu rakam %1 oldu bile. Daha da hızlanıyor, hızlanacak. Çünkü kanser hücresi bu. Katlanarak artar.

Finansal dünyanın yarattığı bu eşitsizlikler eskiden yok muydu? Elbette vardı. Bugünden farklı olarak eskiden sermaye hareketleri kısıtlıydı. Bankalardaki paraları devletler kolaylıkla takip edebiliyor, zenginleri daha yüksek oranda vergiliyor, alınan vergilerle fakirlere daha fazla mal ve hizmet götürerek eşitleyici bir rol oynuyordu. Sonrasında ne mi oldu? Finansal kürselleşmenin ileri evresi neoliberalizm 1980’li yıllardan itibaren dünyayı kasıp kavurdu. Artık sermaye özgürdü. Devletlerin tahakkümünden kurtulmuştu. İstediği yere hızlıca sıçrayabiliyordu. Eşitsizlik ağları tarihte görülmediği kadar hızlı bir şekilde ilerledi.

Evrensel temel geliri savunanlar için bu durum işin birinci kısmı idi. Bu eşitsizlikler bu haliyle sürecek, hatta artacak. Bunu ancak devletlerin etkili müdahaleleriyle çözebiliriz diyorlar. Şimdi gelelim ikinci kısma.

İşsiz Büyüme Kavramı Sorunun Diğer Bir Parçası

İşsiz büyüme diye bir kavram girdi hayatımıza. Bugün Google, Apple, Whatsapp, Facebook gibi şirketler dünyanın en değerli şirketleri arasında. Çalışan başına elde ettiği karlar o kadar yüksek ki, koca Apple trilyon dolarlık şirket ve 150 bin çalışanı var. Geleneksel McDonalds, BİM, A101 gibi şirketlerin çalışan başına getirisi düşük kalıyor. Teknoloji şirketleri çalışan başına bu sektörlerden 100 kat fazla gelir elde ediyor. Whatsapp 1 milyar dolar piyasa değerine ulaştığında 20 çalışanı vardı. Halkbank’ın piyasa değeri bunun çeyreği. Aklınızda bir fikir oluşsun diye verdiğim bu çarpıcı örneği aklınızdan hiç çıkarmayın. Teknolojideki verim bu kadar yüksekken kar amacı peşinde koşan sermayedar neden işçiyle, vs. uğraşsın. Dünyanın akışına, zamanın ruhuna daha fazla para akıyor doğal olarak.

Esnek İş Piyasaları Güvencesiz Çalışanlara Neden Oluyor

Üçüncü kısma gelirsek. Guy Standing’in yazdığı “Prekarya: Yeni Tehlikeli Sınıf” kitabını okuyorum. Finansal küreselleşme çağında esneklik kutsanıyor, tüm ekonomik sıkıntıların piyasaların esnek olmamasından kaynaklandığı iddia ediliyor. Sermayenin verimliliği ve ekonominin sağlıklı işlemesi için yapısal reformların yapılması yoluyla esnekliğe ulaşmanın gerekli olduğu ifade ediliyor. 2. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan refah devletleri artık yok. Refah devletinde ne vardı? Uzun soluklu iş sözleşmeleri ve diğer sosyal desteklerle toplumsal uyum sağlanıyordu. Refah devleti sistemi de kendi içsel çelişkileriyle sona erdi. Bu içsel çelişki uzun soluklu iş sözleşmelerinin insanları vasıfsızlaştırmasıydı. En sonunda da esnekliğe doğru bir geçiş oldu.

Esneklik çağında artık uzun soluklu iş sözleşmeleri yok. Sen devlet olarak sermayenin gereklerine uyum sağlayamıyorsan sermaye ülkenden çeker gider. Yeni normal bu. Buna uyum sağlamaya çalışan devletler ise artık kaybetmeye mahkum. Bu devletler eliyle prekarya sınıfı inşa ediliyor. Prekarya; esnek çalışan, güvencesiz, kısa dönemli sözleşmelerle istihdam edilmiş, okumuş okumuş ama okumasının piyasada hayrını görememiş kişilere deniyor. Otomasyon çağında işçinin değeri değersizleşiyor. İşçiye ihtiyaç yok. Beyaz yakalı proleterleşiyor, fakirleşiyor. Emeğinin, ürettiğinin kıymeti sınırlı ve sermaye tarafından hızlıca ikame edilebilir. Eee boşuna dememişti üniversitede bir hocam: “McDonals’ın başarısının sırrı, aşçıyı üretim sürecinden çıkarmak”. Her iş standart, kolay öğrenebilir dilimler halinde, diplomalı beyaz yakalılara öğretilebilir bir durumda. A gitmiş, B gelmiş önemli mi? Aslolan sermayenin verimi, parasına daha çok para katması değil miydi? Guy Standing uyarıyordu: “Sınıf bilinci olmayan bu prekaryalar sağcı demagogların, duygu sömürücüsü siyasetçilerin, neo-faşistlerin ağına çok kolay sürüklenebilir. Aman dikkat.” Zaten her yerde gördüğümüz bugün dünyada bu değil mi?

Çözüm Evrensel Temel Gelirde mi?

Dünyanın karmaşık sorunlarından üçüne değindik. Bu eşitsizlikle kapitalist sistemin sürdürülemeyeceği çok iyi anlaşılıyor. Kapitalizmin 2008 yılındaki krizinden çıkamadığı, üstüne bir de korona krizinin geldiği bu günlerde artık giderek daha fazla insan tarafından yukarıdaki sorunlara çözüm olarak evrensel temel gelir savunuluyor. İnsanların kulağında bu kavram daha fazla yer ediniyor. Hatta ülkemizde bir derneği bile kuruldu. Dünyanın farklı bölgelerinde de yıllardır evrensel temel gelirle ilgili pilot projeler yapılıyor. Korona günlerinde bu kavram çok daha yaygın bir şekilde savunulmaya başlandı.

Evrensel temel gelir herkese çalışıp çalışmadığına bakılmaksızın belirli bir vatandaşlık ödemesi yapılması esasına dayanıyor. İçinde çok farklı düşünceler var. Kimisi yalnızca belirli bir gelirin altındaki kişilere bu gelirin verilmesini savunuyor. Kimisi çalışıp çalışılmadığına bakılmaksızın tüm insanlara verilmesini. Noeliberalizmin ve kapitalizmin tıkanıklığını aşmaya çalışan bazı liberaller ise daha sert. Evrensel temel gelir verilsin ama devlet tüm sosyal hizmetlerden, eğitimden, sağlıktan elini çeksin. İlk bakışta göründüğü gibi sosyalistçe ve sempatikçe gelmedi zannedersem kulağınıza.

Bunca farklı fikrin sentezinin nasıl olacağını zaman gösterecek ama bazı piyasacı çözümler buradan elde edilecek gelirin güvencesiyle insanların işlerinden ayrılabileceğini, inovasyon ve girişimcilik peşinde koşacağını, bunun da ekonomiye yine katkı sağlayacağını savunan araştırmalar yayınladılar bile. Bazı pilot projelerde suç oranı ve bebek ölümleri azaldı, halk sağlığı iyileşti gibi farklı yönleri de dile getiriliyor.

Kapitalizm Bakalım Bu Sefer Başarabilecek mi?

Kapitalizmi bunca yıldır başarılı kılan esnekliği oldu. Kapitalizm 2008 krizinden beri tıkanmıştı, patinaj yapıyordu ama çıkamıyordu. Korona vesilesiyle bu patinajdan çıkabilmesine vesile olacak bir öneri ve uygulama olan evrensel temel gelir uygulaması yakın zamanda dünyanın farklı birçok yerinde ortaya çıkmaya devam edecek. Ya sonrası? Kapitalizme nefes aldırıp aldırmayacağı, eşitsizlikleri azaltıp azaltmayacağı net değil. Yalnızca bir yerden başlamayı düşünen aktivistlerin önderliğinde ilerleyen bir hareket.

Bu çözüm bir noktaya kadar makul olsa da, sorunun tepedeki kaynağının, kar-kar döngüsünde işleyen finansal kapitalizmdeki sömürü ağlarının kapsamlı bir yapı-söküme uğratılması sürdürülebilir bir dünya için daha önemli bir arayış olacaktır.

Anlamlı bir yaşam için evrensel temel gelirden öğrenilebilecek budur.

Bu yazı, Abdullah OSKAY tarafından yazılmıştır. 

Yorumlar

Bu makaleye henüz yorum yapılmamıştır.

Yorum Ekle

Sosyal Garaj Dünya'nın Tüm Seslerine ve Renklerine Açıktır

Tüm Soru Görüş ve Önerileriniz İçin Bize Ulaşabilirsiniz.
Bize Ulaşın